Site icon Novelius Edebiyat

Gezginden Sürgüne: Metin Altıok Şiirinde Şiir Kişisinin Değişimi

çağlar ılgın sakaoğlu

07.01.2024 © Novelius Edebiyat

Yazar: Çağlar Ilgın Sakaoğlu

GEZGİNDEN SÜRGÜNE:

METİN ALTIOK ŞİİRİNDE ŞİİR KİŞİSİNİN DEĞİŞİMİ

Metin Altıok şiiri imgeci bir şiirdir. İmgeler, yani alışılmamış bağdaştırmalar yoluyla okuyucuyu nesnel gerçeklikten çıkarıp şiirsel gerçekliğe sokmayı hedefleyen Altıok, bunu yapabilmek için nesnel gerçekliğin kırılması gerektiğini belirtir.[1] Gerçekliği kırar, ona yeniden şekil verir Altıok, çünkü şairin duygu durumu nesnel gerçeklik kırıldığı ölçüde açığa çıkar ve bu sayede okuyucuya geçer. Bu noktada Metin Altıok külliyatını incelemek, bir yerde onun duygu durumundaki değişimleri incelemektir demekte bir beis görmüyorum. Şairin poetikası, okuyucudan ve eleştirmenden bir duyguya ortak olmayı şart koşuyor çünkü. Bununla birlikte, Altıok’un yaşantısı ile şiirleri arasındaki köprüyü şiirlerdeki şiir kişisini (poetic voice) sorgulayarak açığa çıkarabiliriz. Bu bağlamda, 1979 yılını orta nokta olarak alırsak,  Metin Altıok’un keşfeden, yolculuklara çıkan ve kendi yolculuğunu haklı çıkaran bir gezgin olarak çizilen şiir kişisinin “sürgün edilmiş” bir bireye evrildiği görülmektedir.

Gezgin, şairin ilk şiir kitabı olup kitaba adını veren gezginlik motifine dayanır. Şiirlerine “Öndeyiş” adlı bir giriş şiiriyle başlar Altıok. Öndeyiş‘teki şu dört dize, şiir kişisi olarak kurulan gezginin ruh halini yansıtır: “Nereye gitsen bu kent,/ Seni peşinden izler./ Ama gitmektir benim/ Yenilmezliğim bu dünyada.”[2] Bu dizelerden anlaşılıyor ki, gezgin kendi isteğiyle terk etmiştir yaşadığı yeri. Onu yenilmez kılan gidebilmektir. Memleketinin peşinden gelmesi koymaz ona. Yenilmeyeceğini bilen, kararlı bir gezgindir o.

Metin ALTIOK

Elbette bu Öndeyiş‘in arkasından gelecek şiirlerde hasrete, hüzne ve acıya yer vardır. Ancak bu şiirlerde acının yanında keyfi de görürüz. Bu duruma örnek olarak “Muska” adlı şiir verilebilir: “Altımda tarazlanmış yol benim/ Hep yanımdaydı zaten,/ Kendimi bildim bileli./ Zaman zaman katlayıp bazen açardım,/ Cebimde taşıdığım bir mendil gibi./ ”[3] der şair. Şiirdeki bu dizeler, şiir kişisi için gitmek eyleminin yabancı olmadığını belirtir. Şiirdeki “mendil” benzetmesi ile güçlendirilir bu aşinalık duygusu. Çünkü kullanılan mendili katlayıp cebine koyan insan, o mendili kendi parçası yapmıştır bir yerde. Yollar aşinadır, yakındır, keyiflidir. Ancak aynı şiirde şu dizeler de vardır: “Yüzünde hasret belirtileri bulunan biri,/ Koynunda taşırdı bir aşk hikâyesini/ Kabuk bağlamış muska gibi./”. Yolları cebinde katlanmış bir mendil gibi taşıyan gezgin, geride bırakılan bir aşkı hiç çıkarılmayan bir muskaya benzetir. Yani burada gezginin yollara aşinalığı ile hasretin çatışması veriliyor denebilir. Farklı bentlerin, aynı yapıdaki iki benzetmeyle çatıştırıldığı görülüyor.

“Yüzün” adlı şiirde ise, gezginin gezginliğini meşrulaştırdığı görülüyor. Bunu yapmak için ayna metaforu, şiirdeki iki bentte farklı biçimlerde kullanılır. İlk bentte ayna eskimiş bir konsolun üstündedir; şair, “yolculuğum sırasında yolumu dolaştıran senin yüzün mü?” diye sorar.[4] “Konsolun üstündeki ayna” ile “sen” diye hitap edilen kişi, gezginin yolculuğuyla tezat oluşturan imgelerdir. İlk bentte gezgin, gittiği yerlerde geride bıraktığı “sen”i ve evini görür gibi olur. Ama ikinci bentte, konsolun üstündeki ayna, sudaki yansımaya, “sen”in yüzü de gezginin yüzüne dönüşür: “Aslında ne bulunur bir gezginin yanında/ Kendi yüzünden başka,/ Hüzünle bileyen direncini. /Bir suyun ürpermiş aynasında”. [5] Şiir kişisi, hakikati görür burada. Ona geride bıraktıklarını hatırlatan da, direnme gücü verecek olan da kendi yüzüdür. Şiir kişisi burada bir nevi yolculuğunu meşrulaştırır kendi hüznüyle.

Metin ALTIOK

Benzer bir meşrulaştırma girişimini “Acı” ve “Sis” adlı şiirlerde görmek mümkün. “Acı” şiirinde şöyle der şair: “Acı gittiğini geri dönen yavaş at,/ Gizli ve tekinsiz öksesi yaşamanın./ Umulmadık sevinçleri tattıran bize,/ Renklendiren bir kuşun kanadını.”[6] Yolculuğa çıkmış bir gezgin olan şiir kişisi, kaybedilenlere ve geride bırakılanlara gerekli değeri vermek için acının gerekliliğini vurgular. Yolculuğu, “gittiğini geri dönmesini sağlayan” bir acı vermiştir ona. Yaşamanın gizli öznesidir bu acı, bir kuşun kanadını renklendiren, daha güzel yapan bu acıdır onun için. Uzakta olmaktır, gezgin olmadan önce yakında olanları daha da değerli kılan. “Sis”te ise “Dokudum yalnızlığın serin kumaşını,/Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.” dedikten sonra, “kendi göğünü soluğunda bir alev topuyla aradığını” belirtir gezgin.[7] Soluğunu, yani ahını kullanır ısınmak için. Bu noktada Metin Altıok’un sözlü kültür ve divan edebiyatı geleneğinden yararlandığını söyleyebiliriz. Şiir kişisi, çıktığı yolculuğu bu yolla Kerem’in diyar diyar gezerek Aslı’yı bulmaya çalıştığı o meşhur yolculuğa benzetir. Bu yolculuğu dönüştürerek bireyin kendini bulma yolculuğuna benzetir. “Kendi göğünü bulmak” ifadesi, bu noktada gelenekten gelen duygu durumunun bireyde yeniden dile gelmiş halidir ve yine gezginin yolculuğunu acılara, hasrete ve yabancılaşmaya rağmen meşrulaştırmaya yarar.

“Sondeyiş” bölümünde de yine sözlü kültüre atıfta bulunan, gezginin gezginliğini güçlü bir eyleme dönüştüren bir ifade bulunur. “Ya hiçbir yerde görünme,/ Ya da geç aynı anda üç yerden.” şeklinde biter Gezgin. Bu iki dize, Somuncu Baba’nın üç ayrı kapıdan müritlerine elini öptürmesine göndermedir. Önceki örneklerde kişinin kendini iyi olana yaklaştırmaya çalıştığı bu yolculuk, kişinin aynı anda üç yerde olabilmesiyle, kısaca keramet göstermesiyle sona erecektir.

Çağlar Ilgın SAKAOĞLU

Peki bu gezgin, nasıl oldu da bir “yerleşik yabancı”ya sonra da bir sürgüne döndü? Bu noktada şairin boşanmasını ve Bingöl’e tayinini konuşmak gerekiyor. 1979 yılı, şairin bu iki önemli dönüm noktasını geçirdiği yıl olup, kızından uzak kalmasına yol açan olaylardır. Evliliğin sıkıntılı bir hal aldığını “Masa” adlı şiir göstermektedir. “Ne zaman bir masaya otursak/ Seninle karşı karşıya,/ Masa durmadan uzuyor aramızda.” şeklindeki dizeler birinci bentte, “Kestiremiyorum bir türlü/ Uzak mısın, yoksa yakın mı bana.” dizeleri ise ikinci yani son bentten önceki bentte yer alır.[8] Gezgin’deki şiir kişisiyle burada konuşan aynı mı bilinmez. Şayet aynıysa, gezgini bir yolculuğa zorlayan bir birliktelik görülüyor bu dizelerde. Uzaklık ve yakınlık arasında kurulan zıtlık ile masanın yerleşik olmakla ilişkisi bu tür çağrışımlara ve Gezgin’deki örneklerle diyalog kurmaya açık hale getiriyor Altıok’un şiirini.

Dahası, Gezgin’de o kadar şiddetli biçimde yer almayan yabancılaşmanın Altıok’un şiirine nüfuz etmeye başladığını görmekteyiz. Şiirinde kullandığı çeşitli imgelerle bir yere hareket edemeyen, bu yüzden yerini yadırgayan bir “yerleşik yabancı” olur Altıok’un şiir kişileri. Bingöl’e yerleştikten sonra, yani 1979’dan sonra o yerleşiklik de kalmaz. Yerleşik Yabancı’da bulunan “Haç” şiirinde, bir yanda sürek avı, bir yanda çılgın bir kutlama varken her ikisinin ortasında dikili bir haça kendini benzeten kişi varken, şairin Bingöl’e yerleşmenin arifesi ile yerleşme sonrası şiirlerini içeren Kendinin Avcısı’nda bulunan “Gibi” şiirinde kendine dahi yabancılaşmış biri vardır. “Bazen düşünür müsün sen de/ Başka bir şeymiş gibi kendini?” diye soran birey, kendi kendisini sokmayı düşünen bir akrep gibi hisseder kendini.[9]

“Gibi” şiirindeki yabancılaşmayı derinlemesine inceleyebilmek için Altıok’un kızı Zeynep’e yazdığı mektuplara göz atmak yerinde olacaktır. Bingöl’e yerleşmeden yaklaşık beş ay önce 18 Haziran 1979 tarihli mektupta Altıok’un, kendi memleketi İzmir’de bile rahat olmadığı açıktır. Eski dostları bulamaz, evin yanı başındaki ezan sesi ve vapur düdükleri onu rahatsız eder, kimseyle görüşmediğini de belirtir.[10]

 Şairin 20 Kasım 1979 tarihli mektubu ise “Sevgili Kızım; İşte Bingöl denen bu berbat kentteyim ve sana otel odasında yazıyorum.” şeklinde başlar; şehirde ineklerle insanların yan yana gezdiğini, herkesin Kürtçe konuştuğunu, neredeyse yabancı bir ülkede gibi hissettiğini belirtir Metin Altıok.[11]

Mektupların tarihlerinden yola çıkarak “Gibi” şiirinin ne zaman yazıldığını tam kestirememekle beraber, İzmir’deyken yazıldıysa bu şiir, yeni bitmiş bir evliliğin ardından kızına duyduğu hasretle birlikte kendi memleketine ve en son kendi kendine yabancılaşan bir şairin ürünü olarak alınmalıdır. Şayet Bingöl’e yerleşildikten sonra yazıldıysa, kızına duyduğu hasrete ek olarak Altıok’un hiç bilmediği bir bozkırın ortasında etrafına yabancılaşmaktan dahi sıyrılıp kendi kendine yabancı bir şiir kişisi yarattığı görülür. Yani her iki durumda da içinde bulunduğu coğrafyayı şiire katmadan yalnızca imgeler aracılığıyla yabancılaşmayı veren bir şiirdir “Gibi” adlı şiir. “Gibi”nin hemen başucunda “Döndüm Gerisin Geri” şiiri yer alır. Bingöl’e yerleşilmiştir, şiirde bu durum “gezginliğime döndüm” şeklinde verilir.[12] Oysa bu yazının konusu olan gezginlik-sürgünlük gerilimini bağlamında Bingöl’ü gezginin gitmek isteyeceği yer olarak görmez Altıok.

79 sonrası şiirlerinde sürgünlük kavramına bu yüzden daha çok yer verecektir. 1982 yılında basılan Küçük Tragedyalar’ın “Öndeyiş” kısmında şöyle der: “Orda kaldı yanağımın yarısı,/ Kendini boşlukta tamamlar./”[13] Gezginliğe döndüğünü belirten o şiir kişisi gitmiş, yerine neredeyse ağıt yakar gibi bir şiir sesi yerleşmiştir. Bu öndeyişin üstüne Altıok’un İpek ve Kılabtan adlı şiir kitabına “Sürgün” isimli bir bölüm eklemesi hiç de şaşırtıcı değildir aslında. Yolculuk kalmamıştır artık. Gezginlik, hayatı anlamlandıran, geride bırakılanların güzelliğine hasretle güzellik katan o ozan yolculuğu yerini sürgünlüğe bırakmıştır.

Şairin Bingöl’e geldiği ilk zamanlarda kaldığı pis otel odasını andıran betimlemeler vardır burada. Odada böceklerin çıtırtısı duyulur. Ve şiir kişisi kendini “havı dökük” olarak niteler. Buradan Kendinin Avcısı içinde yer alan “Havı Dökülmüş Sevincin” şiirine dönülmeli. Yani şair “Sürgün” adlı bölümü Bingöl’deki ilk günlerini İzmir’den kızına yazdığı 18 Haziran 1979 tarihli mektupla birleştirmektedir. Mektubun arkasına iliştirdiği “Havı Dökülmüş Sevincin” adlı şiirde, insanın canını sıkan, sinirini bozan durumlar hasretle birleştirilerek imgesel bir düzleme konulmuştur. Örneğin, “yeni çekilmiş bir dişin yadırganan boşluğu” ifadesini kullanır şair. Bununla yetinmeyip “kalbinin somunu yitik bir vidayla sabit durmaya çalıştığını” da ekler. Sevincin havı dökülmüş, der. Havı dökülmek ile kastedilen, yıpranmaktır. Bir kumaşın yıpranması, kullanılmaz hale yavaş yavaş gelmesi gibi kalbi de yavaş yavaş hasar almaktadır şairin. Yani 82 sonrası yazılmış bir şiiriyle 1979’da yazılmış bir şiiri bir imgeyle birbirine bağlar Altıok. “havı dökük sevinç” imgesi veya “havı döküklük” ifadesi onun sürgünlüğünü özetleyen en net ifadedir belki de.

Özetlemek gerekirse, Metin Altıok’un şiir külliyatı içerisinde ilk şiir kitabın adını dahi vermiş olan gezgin imajı, özellikle 1979 yılı dolaylarında yerini sürgüne, sürgünlük haline bırakmıştır. Bu değişimde şairin eşi Füsun Akatlı’dan boşanması, bu boşanmanın yanında aynı yıl içerisinde Bingöl’e yerleşmesi ve kızından ayrı kalması etkilidir. Bu yüzden siyaseten bir yere sürgün edilmediyse de kendini bu şekilde konumlandırmış bir şairdir Metin Altıok. Yabancısı olduğu bir coğrafyada, yabancısı olduğu insanların arasına bir sürgün hüviyetiyle kendini yerleştirmiştir. Garip olan ise kendini böyle konumlandırmaya kendi memleketinde başlamasıdır. Bununla birlikte, Metin Altıok’un şiirini ve şiirinden hareketle şairin duygu durumunu anlamak için yalnızca gezginden sürgüne dönüşen şiir kişisini değil, daha birçok farklı imgeyi sorgulamak gerektiği de açıkça görülüyor.

Çağlar Ilgın SAKAOĞLU

KAYNAKÇA:

1- ALTIOK, Metin. Bir Acıya Kiracı: Bütün Şiirleri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002.

2- ALTIOK, Metin. Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar. Hazırlayan Zeynep Altıok. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2002.

3- ALTIOK, Metin. Şiirin İlk Atlası. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.


[1] Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003), 19.

[2] Metin Altıok, Bir Acıya Kiracı: Bütün Şiirleri (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002), 12.

[3] A.g.e, 18

[4] A.g.e, 20.

[5] A.g.e, 20.

[6] A.g.e, 21.

[7] A.g.e, 41

[8] A.g.e, 64.

[9] A.g.e, 126.

[10] Metin Altıok, Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar, haz. Zeynep Altıok (İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2002), 19.

[11] A.g.e, 47-48.

[12] Altıok, Bir Acıya Kiracı: Bütün Şiirleri, 127.

[13]A.g.e, 133.

07.01.2024 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version